Toplumsal Cinsiyeti Tartışmak

Son zamanlarda ülkemizde İstanbul Sözleşmesi’nin içeriği ile ilgili tartışmalar toplumun pek çok kesimini etkisi altına aldı, hemen herkes konuya dair bir tutum geliştirmeye başladı. Bu tutumlar incelendiğinde sözleşmeyi savunanların “kadına yönelik şiddet” duyarlılığının, sözleşmeye karşı çıkanların çoğunluğunun ise farklı cinsel yönelimleri içeren “eşcinsellik” ile ilişkili duyarlılıklarının ön plana çıktığı görülmekte; tartışma şiddet ve eşcinsellik üzerinde yoğunlaşmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nin kamuoyunda tartışıldığı tek ülke Türkiye değildir, benzer tartışmalar yurtdışında da yapılmaktadır. Yurtdışı tartışma örneklerinde tartışmanın merkezini “toplumsal cinsiyet (gender)” kavramı oluşturmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nde toplumsal cinsiyet kavramı merkezi bir konumdadır, adeta sözleşmeden bu kavram çıkarılırsa ortada bir şey kalmayacaktır.

Toplumsal cinsiyet tartışmalarının özellikle 2010 yılından sonra artış göstermesi, bu tartışmaları hareket düzeyine taşımış ve toplumsal cinsiyet karşıtı (anti-gender) hareketler olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Bu hareketlerin temelinde aileyi koruma duyarlılığı yatmakta ve toplumsal cinsiyet ideolojik bir dayatma olarak ele alınmaktadır. Örneğin Ekvador’un solcu Cumhurbaşkanı Rafael Corrêa, toplumsal cinsiyeti bir ideoloji ve aileyi yok etmeye yönelik araç olarak yorumlayarak kınamıştır. Bu ideoloji; geleneksel aile, doğal erkeklik ve kadınlık için tehdit olarak açıklanmakta, toplumsal cinsiyet ideolojisinin kültürel devrimi hedeflediği yorumları yapılmaktadır.

Toplumsal cinsiyet karşıtı hareketler bugün neredeyse küreselleşmiştir. Brezilya’dan Meksika’ya, Polonya’dan İtalya’ya, Bulgaristan’dan Ermenistan’a kadar toplumsal cinsiyet eleştirilerini/anti-gender kampanyaları görmek mümkündür. Dünyanın farklı kıtalarında, farklı kültürlerinde, farklı din ve mezheplerde insanları toplumsal cinsiyet karşıtlığında buluşturan motivasyon cinsiyetlere ilişkin bilim dışı tanımlamalar getirilerek biyolojik olanla savaşa girilmesi, insan doğasına ilişkin yeni tanımlamalar yapılması, ideolojik kavramların hakikat iddiasıyla dayatılmasıdır. Toplumsal cinsiyet, cinsiyetin biyolojik tanımının yanı sıra onu sosyal bir yapı olarak ele almıştır. Buradan hareketle de kadın ve erkeğin hayattaki rollerinin sosyal kurgu/inşa olduğunu iddia etmiştir. Kavramın iddiasına göre bu sosyal yapı da hep kadınlar aleyhine kurgulanmıştır. Toplumsal cinsiyete dair bu açıklamaları daha da  ileri götüren, cinsiyet farklılıklarının kendisinin de doğrudan toplumsal cinsiyet yani toplumsal kurgu olduğunu, gerçekliğinin olmadığını iddia eden önemli feminist düşünürler vardır. Esasında toplumsal cinsiyet kavramında feminist literatürün de üzerinde uzlaşamadığı pek çok ayrım bulunmaktadır. Bu belirsizlikler de toplumsal cinsiyet kavramının bilimselliğini tartışmaya açmaktadır. Problem olan durum ise, tanımlanmasında çok açık farklılıklar, yorumlamalar, tartışmalar olan bir kavramın “kadına şiddet” gibi son derece somut olan bir problem için tek çözüm reçetesi olarak sunulmasıdır. Bu durum bilim çevreleri, biyologlar, din adamları, dindarlar, neoliberal politika karşıtları gibi geniş kesimlerce eleştirilmektedir.

Kitleler eleştirilerini hem aktivist hem de akademik alana yoğunlaştırmıştır. Sokak eylemleri, imza kampanyaları, karşı argüman ve bilgi üretme, toplumsal cinsiyet eksenli eğitim müfredatına yönelik eleştiriler yapma gibi aksiyonlar ortaya koyulmaktadır. Bugün dünya genelinde değerlendirildiğinde toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerin önemli kazanımlar elde ettiği görülmektedir. Bu hareketlerin etkisiyle Bulgaristan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiş, Macaristan Sözleşme’yi imzalamasına rağmen parlamentoda onaylamamış, Polonya Sözleşme’den çekilme niyetini beyan etmiş, bazı ülkelerde toplumsal cinsiyet çalışmaları yasaklanmış, eğitim müfredatları geri çekilmiştir.

Ülkemizde yaşanan tartışmalar da küresel gelişmeler ışığında değerlendirildiğinde çok daha anlamlı olacak, konunun kavramsal zeminin de masaya yatırılması için fırsat sunacaktır. Ülkemizde toplumsal cinsiyet çok uzun zaman kadın sorunları için vazgeçilemez bir açıklama olarak ele alınmış, adeta sorgulanamaz bir tabu haline gelmiştir. Son dönemlerde ise bu kavramın sorgulamaya açılması tartışma kültürümüz açısından önemli ve değerli bir gelişmedir.

İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet kavramına metin içerisinde yer veren ve kadına yönelik şiddeti toplumsal cinsiyet ekseninde tanımlayıp, bu eksende çözüm mekanizmaları sunan bir belge olduğu için toplumsal cinsiyet karşıtı (anti-gender) hareketler için özel bir mücadele alanıdır. İstanbul Sözleşmesi üzerinde yürütülen tartışmaları sadece cinsel yönelim veya kadına yönelik şiddet bağlamında ele almak dünyada yürütülen bu zengin tartışmalara gözleri kapamak olacaktır. Sözleşmenin ve içerisinde geçen kavramların felsefi, bilimsel ve politik arka plandan sapmadan tartışılması, kadın sorunlarına dair farklı açıklamaların ortaya çıkmasına ve bu konudaki tek sesliliğin kırılmasına zemin hazırlayacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir